24 Ocak 2013 Perşembe


VÜCUTTA ASİT-BAZ DENGESİ NEDEN ÖNEMLİDİR?

        Son aylarda alkali beslenmeyle ilgili birçok şey duyduğunuzu ya da okuduğunuz tahmin ediyorum. Ben biraz bilimsel kısmına değinmekle beraber ph meselesini sizlere açıklamak istedim. Her dönem beslenmeyle ilgili genelde uzman olmayan kişilerce bir şeyler popüler hala getirilir, bundan güzel paralar kazanılır sonra ise hatırlayan bile olmaz. İşte alkali diet konusu da şu andaki son moda…
        
        Vücut sıvılarımızdaki hidrojen iyonlarının (H+) konsantrasyonun bu sıvıların asidik veya bazik özellikler taşımasına sebep olur. H+ konsantrasyonunu belirtmek için pH sembolü kullanılır. H+ fazla olduğunda ph düşer ve asidoz denilen durum oluşur. H+ azaldığında ise ise pH yükselir ve alkaloz adı verilen durum oluşur. Vücudumuzda kanımızın pH'sını ortalama pH 7.4’ de sabit tutulmaya çalışan bazı sistemler vardır. Çünkü kan pH değerinin 7.35'in altında veya 7.45'in üzerinde olması durumunda hayati tehlike oluşur.

      Vücutta biriken H+’i uzaklaştıran en önemli sistem sodyumbikarbonat (NaHCO3) Tamponlama Sistemidir. Bu sistemde hücre içinde ve dışında NaHCO3 seviyesinin yükselmesiyle H+ ortamdan uzaklaştırılır. Böylece H+ konsantrasyonu azalır, asite dönmüş olan kan ve idrar pH'sı  yükselerek normal düzeye gelir ve alkali etki başlar.

      Vücutta biriken H+  yorgunluğun daha hızlı gelişmesine de sebep olur. Özellikle sportif faaliyetler alanında çalışan araştırmacılar artan H+ ‘nin vücuttan atılarak pH seviyesinin normale döndürülmesinin aşırı yorgunluğu engellediğini; egzersiz sırasında sporcuya dışarıdan NaHCO3 yüklemenin pH düzeyini yükseltmede yararlı olabileceğini öne sürmüşlerdir. Ancak bu alanda yapılan araştırmalarda performansın arttığını gösteren örnekler olduğu gibi olumlu etkisinin olmadığını gösteren örnekler de vardır.

      NaHCO3 ‘ın bilinçsiz kullanımı birçok hastalığa olumsuz etki edebilmektedir. Özellikle kişide potasyum kaybına yol açan bir durum varsa, metabolik alkaloz tehlikesi oluşur. Sodyum ve sıvı yüklemesi potansiyel taşıyan kişilerde kalp yetmezliğine yol açabilir. Bu yüzden, kalp veya böbrek yetmezliği sorunu olanlarda, hipertansiyonlularda, akciğerinde ödemi riski olanlarda, gebelik zehirlenmesinde dikkatli kullanılmalıdır.

      Ayrıca NaHCO3 ‘ın kontrolsüz kullanımı bazı ilaçların etkisini artırarak bazılarının ise azaltarak kişilerin gördükleri tedavileri olumsuz etkileyebilmektedir. Örneğin amfetamin, efedrin (astım ve solunum yolu rahatsızlıklarının tedavisinde), psödoefedrin (rinit, soğuk algınlığı ve grip tedavisinde) ve kininin (sıtma tedvisinde) toksisite seviyesini artırırken; lityum (bipolar bozukluk tedavisinde), klorpropamid  (oral antidiabetik) ve salisilatın (asprin vb.) ise etkinlik seviyesini azaltır.

       Mayo kliniklerinin de bu konudaki görüşü alkalin ph’daki sıvıları içmenin kanıtlanmış bilimsel bir etkisinin olmadığı yönünde… Kilo vermenin hızlı ve mucizevî bir yolu olmadığını öncelikle kabul etmek zorundayız. Kilo verme konusunda en büyük başarı kalıcı bol su içmek, yeterli miktarlarda sebze ve meyve tüketmek ve düzenli egzersiz yapmak gibi davranış değişikliği oluşturabildiğimiz takdirde gerçekleşmektedir. Kilo vermedeki ilk adımı metabolizmanın harcayabildiğinden daha fazla kalori tüketmeye son vermektir. Dengeli ve kalorisi ayarlanmış bir beslenme programını fiziksel aktivite ile desteklediğinizde kas kütlenizden değil yağ kütlenizden kilo vermeye başladığınızı göreceksiniz. Fiziksel aktivitenizi artırmak kas kütlenizi artıracaktır. Kas kütlesinin artması ise bazal metabolizmanızın daha hızlı çalışmasını böylelikle daha kolay kilo vermenizi sağlayacaktır.

14 Ocak 2013 Pazartesi


KIŞIN NE İÇELİM ?

Havaların soğumasıyla beraber içecek tercihlerimiz de değişmeye başlar. Kahve ve çay dışındaki bitki çayları içimizi ısıtırken aynı zamanda hem şifa verir hem de hastalıklardan korunmamıza yardımcı olurlar. Ayrıca bitki çayları kışın azalan su tüketimini de destekler.
Tabi bitki çayı denilince bazı bitkilerin ve çaylarının olumsuz etkilerinin olabileceği unutulmamalıdır. Bu sebeple de tıbbi bir tedavi görmekte olan kişilerin doktorlarına danışmadan hiçbir bitki çayını tüketmesini önermem.
Kışın güvenilirliğiyle ilgili endişe olmayan bitki çaylarının her birinin farklı özellikleri ön plana çıkmaktadır.

Ihlamur: İdrar söktürücü, göğsü yumuşatıcı ve balgam söktürücü özellikleri ile kış aylarının vazgeçilmez içecekleri arasında bulunmaktadır. Ayrıca hazmı kolaylaştırıcı etkisi vardır. 1 tatlı kaşığı bal ile içildiğinde mideyi rahatlatır. Bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine de yardımcı olarak soğuk algınlığı ve gribe karşı koruyucu etki gösterir.

Kuşburnu: Yüksek oranda C vitamini içeren kuşburnu kan sulandırıcı etkisinin yanı sıra bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine de yardımcı olarak soğuk algınlığı ve gribe karşı koruyucu etki gösterir.

Adaçayı: Adaçayı kuvvetli bir antioksidandır. Antioksidan özeliği ile bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara yakalanma ihtimalini azaltır. Vücutta oluşan ve biriken zararlı maddeleri vücuttan atarak hücrelere zarar vermeyecek hale getiren sisteme antoksidan sistem, bu sisteminin çalışmasını sağlayan maddelere ise antioksidan maddeler denmektedir. Yemek sonrası içildiğinde hazmı kolaylaştırır. Ancak bileşiminde bulunan bazı aromatik maddeler yüksek dozlarda alınırsa zehirli olabilir. Bu sebeple dikkatli tüketilmelidir.

Çay: Son yıllarda çayın sağlık üzerine etkilerine yönelik araştırmalarda çayda bulunan polifenoller ve flavonoidlerin hücre ve dokulardaki oksidasyonu engelleyici antioksidan etkileri tespit edilmiştir. Günlük 6 fincana kadar çay tüketiminin 1 hafta içinde kan antioksidan kapasitesinde artış sağladığı gözlenmiştir. Ayrıca içerdiği kateşinlerin metabolizmayı hızlandırarak kilo kontrolüne yardımcı olduğu düşünülmektedir. Ancak çayın bu faydalarının yanı sıra, özellikle demir emilimini azaltıcı (çay limonlu içilirse bu etki azalır) ve kalp ritmini bozucu etkilerinde dolayı günde 3-4 fincandan fazla içilmemesi önerilmektedir.

Kahve: İçerdiği kafeinin santral sinir sistemini uyarıcı etkisi vardır. Kafeinin etkileri kişiden kişiye farklılık göstermekle beraber en sık rastlananlar kalpte ritim bozukluğu ve çarpıntı, hipertansiyon, kansızlık ve mide rahatsızlıklarının artmasıdır. Uyanık kalmak ve yorgunluğu azaltmak amacıyla biraz fazla tüketilmesi bağımlılık değilse de alışkanlık yapabilmektedir. Ayrıca kafein idrar ve dışkı yoluyla az miktarda kalsiyum kaybına da neden olmaktadır. Bu sebeple kahveyi latte veya capuccino şeklinde sütlü olarak içmek kalsiyumu takviyesine yardımcı olacaktır. Kilo kontrolü sağlamak amacıyla tam yağlı süt yerine düşük yağlı veya yağsız sütler tercih edilebilir.

Kakao: Çok eski dönemlerden itibaren uyarıcı etkisi sebebiyle konsantrasyonu artırdığı bilinen kakaonun başka faydaları da bulunmaktadır.Nottingham Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma kuvvetli bir antioksidan olan ve kakao çekirdeğinde bulunan flavanolün, beyne daha fazla oksijen gitmesini sağladığını göstermiştir. Ayrıca kakaonun LDL kolesterolün oksidasyonunu önleyerek damar hastalıkları riskini azalttığını gösteren çalışmalar da vardır. Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından Panama’da kakaonun doğal biçimini tüketen Kızılderili kabileleri üzerinde yapılan incelemelerde araştırmaları destekleyen bulgular tespit edilmiştir. Uzmanlar bu noktada, kakaonun yüksek oranda yağ ve şekerle alınmamasını gerektiğini vurgulamaktadırlar.

Yazımın sonunda kakaoyu tedavi amaçlı kullandıkları bilinen Aztek kabilelerine ait son derece sağlıklı bir  tarif paylaşmak istiyorum. Bu içecek soğuk kış günlerinde yavaşlayan metabolizmanızın hızlanmasına ve böylelikle yağ yakımının artmasına yardımcı olacak... 

MALZEMELER
1 su bardağı yağsız süt
1 tatlı kaşığı bal
1 çay kaşığı küçük küçük kesilmiş taze zencefil
5 adet karanfil 
1 çay kaşığı kırmızı biber
2 yemek kaşığı şekersiz kakao
1 çay kaşığı vanilya

HAZIRLANIŞI
Büyük bir cezveye süt, bal, zencefil, karanfil ve kırmızıbiberi koyun. Orta kısıklıktaki ocakta ısıtmaya başlayın, kaynamaya başlayınca altını kısıp 3 dakika kadar kaynatın ve ocaktan alın. Tel süzgeçten süzün, kakao ve vanilyayı ilave ederek köpürünceye kadar karıştırın. Isıtılmış fincanlarda servis edin.Afiyet olsun...